Billy Wilder… Bazı isimler vardır ki sinema söz konusu olduğundan yalnızca bir yönetmen ya da senarist değil, adeta bir türdür. O, Hitchcock gibi gerilimi, Kurosawa gibi dramatik derinliği ya da Fellini gibi rüyaları temsil etmez. Wilder, hayatın absürtlüğünü, çelişkilerini, trajik komedisini anlatır. Ne tamamen güldürür ne de tamamen ağlatır — tıpkı hayat gibi.
1906’da Avusturya-Macaristan’da doğan Wilder, Nazi Almanyası’ndan kaçıp Hollywood’a yerleşmiş bir göçmendi. Bu kırık başlangıç, onun karakterlerinin iç dünyalarına yansıdı: hep azıcık kırık, hep bir yerleri yaralı ama dışarıya karşı maskelerini takmış karakterler…
Senaryo Zekâsı: “Show, don’t tell” değil, “söyle ama zekice”
Wilder, senaryolarını çoğunlukla Charles Brackett ya da I.A.L. Diamond ile birlikte yazdı. Fakat onun kaleminin farkı, nükteli ama asla yapay durmayan diyaloglar, yoğun karakter çatışmaları ve ironik dönüşlerle dolu yapılarıydı.
Bir örnek:
“Sen benim için öldün, Bay Neff. Tamamen öldün.”
— Double Indemnity (1944)
Ya da daha hafif bir tonda:
“Kimse mükemmel değildir.”
— Some Like It Hot (1959)
(Sinemada gelmiş geçmiş en ikonik final repliklerinden biri.)
En Öne Çıkan Filmleri:
- Sunset Boulevard (1950): Hollywood’un karanlık yüzüne yazılmış bir ağıt.
- Some Like It Hot (1959): Marilyn Monroe’nun en parlak, Tony Curtis ve Jack Lemmon’un en komik halleriyle bir başyapıt.
- The Apartment (1960): Kapitalist düzenin çarkları arasında sıkışmış küçük insanların büyük yalnızlığı.
Mizahı Nereden Geliyordu?
Wilder’ın mizahı, seyirciyi aptal yerine koymayan, tam tersine onu suç ortağı yapan bir mizah. Olayları karikatürize etmeden, gerçekliğin içindeki çelişkilere ışık tutan bir zeka. Onun dünyasında patron da ezilir, çalışan da aldatır, kahraman da düşer… Ama her şey bir şekilde “normal”dir. Çünkü dünya zaten o kadar saçmadır.
Sonuç: Wilder İzlemek, Hayatı İzlemektir
Billy Wilder, sinemayı yalnızca eğlence değil, düşünceyle dolu bir alan olarak görenler için bir okul niteliğindedir. Filmleri hâlâ güncel çünkü insanlar hâlâ aynı: biraz bencil, biraz komik, biraz yalnız… Ve bu, onu her çağda izlenebilir kılıyor.